Uyandığınızda yaşam belirtilerine dair hiçbir izin
olmadığını düşünün. Dışarı adım attığınız anda ise asıl olana, tabiatın
korosuna eşlik ettiğinizi. İşte böyle
bir yerdeyim. Yok Maldivler'e gitmedim ya da uzak doğu Asya’da değilim.
Oralar da rotamızda var ancak yakın geleceğe devrederek şimdinin tadını
çıkaralım.
Her yaz tatilinin vazgeçilmezi olan memleketime geldim.
Anadolu’nun ortasına sınır, doğunun içine dahil edilen ancak Türkiye’nin her
yerini anımsatan Malatya’dayım. Severim memleketimi her ne kadar burada
doğmamış olsam da ..Ağaç büyür köklerine tutunur. Benimki kaybolmamak ya da savrulmamak adına bir bağ.
Uzun, çok uzun bir yolculuğun ardından, oflaya puflaya
geldik buraya. Şehir merkezine giriş
yaparken yol hemen bitsin diye sığınmış olduğum uykumdan uyandım. Bir yıldır
görmediğim köyüme uzanan yolları izlemek için yolcusu inmiş olan ön koltuğa
yerleştim. Ah manzaranın yanında bir çay olsaydı da içseydik ancak malum
ramazan.. Başka yollara, başka baharlara
erteledik o hayali. Otobüs az gitti uz gitti dere tepe düz gitti. Şoför artık
yorulmuş menzile varmanın derdinde. Bir de açmış sadece Anadolu otobüs
seferlerinde duyabileceğiniz dertli parçaları… Ya dayı nasıl zevk alıyon
diyecektim şu müzikten. Ama neylersin her nesnenin bir alıcısı olur dedim
güldüm geçtim.
Bu arada nisanda yağması gereken yağmurlar mayıs sonunda yağınca güzelim
çayırlar, otlar, tarlalar bitkiler yeşile durmuş ki sormayın gitsin. Bilen
bilir Anadolu bu mevsimde acayip kuru bir havaya sahip olur. Otlar kurur kalır.
Öyle ki yaz ayı boyunca yeşili özlersiniz. Yeşil çeker canınız.
Gözlerim salınıp durmakta olan buğday tarlalarında. Kayısı
ağaçları benim cephemin tersi tarafında kaldığı için dikkatimden kaçmış. Bende
görebildiklerimi kaydettim hafızama. Tabiata doğru sokulduğumuzun sinyalleri
çalıyor. İleride kocaman bir elektrik direğine yuvalanmış leylek yavruları
gördüm. En değme ustaları çağırsan bu kadar muntazam bir işçilik çıkaramazlar.
Yuvaya hayran kaldım. Üç beş saniye takılı kaldı gözlerim. . Hala umudun ve
yaşamın devam ettiğine dair belirtiler sezdim.
Şehirdeyken yürüyen ölüler olduğumuzu
düşünüyorum. Kimse kimsenin farkında değil.Kapılmışız bir hengameye kalabalık bizi nereye sürüklerse oraya gidiyoruz.Nefes almak, yenilenmek mümkün değil.Ancak gerçek yaşamın farkına varmak kırsalda gerçekleşiyor.Herkes tatmalı bu nefis hissi.Daha nasıl anlatmalı bilemedim.Bu yazı da böyle sonlansın.
"Yok Maldivler'e gitmedim ya da uzak doğu Asya’da değilim. Oralar da rotamızda var" güzel düşünceler, gözlemlerinle, gözlemlerine kattığın düşüncelerinle akşamımı çok farklı yerlere götürdün, yeni yazılar görmek dileğiyle başarılar...
YanıtlaSilçok teşekkür ederim.mutlu ettiniz :)
SilÇok başarılısınız devamını bekleriz efendim ��
YanıtlaSilteşekkür ederim.ısrarla devamı gelecek. :)
SilHisler güzel,okudukça da hislendim.Herkese nasip olsun o zaman dere tepe gitmek.Bir bakarsın birlikte gideriz dere tepe.
YanıtlaSilrEz
inşallah ancak siz daha kalabalık yerlerde olmayı seviyorsunuz. bilmem gelirmisiniz???
SilÖlümün olduğu şu hayatta daha ciddi ne olabilir ki. Yazının konusu harika. Ama Camus'a biraz haksızlık yapmışsın gibi geldi. Ne diyordu üstat 'Hayatta tek problem vardır o da intihar'
YanıtlaSil